Erkeklerin Okumuş Kız Korkusu!


Sayın Okuyucu. Düşündüm taşındım ve bi adam neden okumuş kızı sevmez dedim. Sonra çat diye karşıma bu aşağıda okumuş olacağınız yazı geldi. Yoksa tam tersi mi olmuştu? Neyse efenim, önemli değil. Yazı alıntıdır, uzundur fakat çok realisttir. Okumıcam ben yeaa diye her gün ağlayıp, bölümden bölüme atlayan bir insan olarak bu yazıyı kendime itham ediyorum.!

''Kitap okumayan birini bulmak için manhattanif ya da eski yeni mantıklı yerler. Dumanlı içki kokusunun altında her köşeden fırlayan renkli ışıklarla sarhoş olmuş ter ve parfüm kokusu arasında rastlamalı mesela ona. Kalabalığın ve anlamsız pop müziğin gürültüsünden duyup duymadığı belirsiz bir söze sırıtışını fark etmeliyim. Yanına yaklaşıp duygudan yoksunlukta doktora yapmış birkaç bilindik boş lafla ilgisini çekerken içten kahkalarla kendimi desteklemeliyim hemen sonra ki telefon numarası değiş tokuşu yaptığı gereksiz tipler listesine karışma riskim olmasın. 
Saatler onunla geceye uzarken, üstümüze çöken yorgunluğa aldırmayıp dışarı uzamalıyız beraber. Bir şeyler anlatırken konuşmasının ortasında aniden öpmeliyim onu, çünkü böyle yapıldığını filmlerde görmüştüm. Sonra duraksamalıyım, bir anlık bakışmanın ardından bu kez o daha yoğun görünen bir biçimde öpmeli beni. Birer yetişkin olarak yaptığımızın önemsiz, geçici bir şey olduğunu vurgulamayı ihmal etmemeliyiz. 
Yaşanan bu kasvetli birliktelik ilişkiye dönmeli kısa zamanda. Birbirimizden sıkılıp sıradanlaştığımızda yıkılmasın diye Breaking bad, burçların uyumu gibi ortak yönler bulup bu kutsal ilişkimizi sağlam temellendirmeliyiz hatta. Böylece günler, haftalar, aylar olağan şekilde geçmeli. Yanıma taşınmalı sonunda, onun seçtiği eşyalarla yeniden şekil alan evimde beraber yaşamaya başlamalıyız. Diş macununu ortasından sıkmak üzerine bir yere varmayan kavgalara tutuşmalıyız mesela. Birkaç ay daha böyle geçmeli farkında olmadan. 
Artık daha fazla vakit kaybetmeden evlenmemiz gerektiğini düşünmeye başlamalıyım. Şehrin en lüks restoranlarından birine bir maaş bırakarak bu fikri ona da danışmalıyım. Mütevazi teklifimi kadehinin içinde bulduğunda kalp atışlarımın sertliğinden göğüs kafesim parçalanıp tuzla buz olacakmış korkusunu yenerek tüm benliğimi ortaya koyup onunla evlenmek istediğimi söylerken ağlamaya başlarsa kendinden emin bir havayla gülümsemeliyim. 
Sonra, yıllar farkına varmadan geçip gitmeli öyle. İşimde yükselip bir ev satın almalıyım. Üç çocuğumuz olmalı. Onları iyi yetiştirmeye çalışsam da vaktim olmadığından pek başarılı olamamalıyım. Orta yaş bunalımına sürüklenirken her şeyden sıkıldıkça umursamaz hale gelmeliyim ve mahzunlaşmalıyım. Yüzümdeki kırışıklıklar arttığı halde hiçbir şey başaramamış olmanın hüznü çökmeli üstüme. Arada bir yüzüm gülse de genelde somurtmalıyım. Haftasonları deniz kenarına yürüyüşe çıktığımda geri dönmemeyi düşünmeliyim mesela, rüzgara kapılıp uçup gözden kaybolmayı hayal etmeliyim. 
Ağır öksürük nöbetleri geçirmeliyim akciğerden dolayı. Barda tanıştığım bu kadının hayatım boyunca kalp ritmimin dengesini bir an olsun bozmadığını fark ettiğim anda duyduğum babacan öfkenin ardından fazla geçmeden kimsenin umrunda olmayan hayatım sona ermeli.
Evet, her şey aynen böyle işlemeli çünkü kitap okuyan bir kadın kadar berbat bir şey olamaz hayatımda. Çünkü o bardaki kadının cehenneminde yaşamak, kahvesini yudumlarken diğer sayfayı çevirebilenin beni arafta bırakmasından bin kat iyidir. Çünkü elleri kitap kokan kadın, doğanın görünmeyen yönüyle güzelliğini çözümlemiş ve erişilemez denilen harikasına ihtiyaç gözüyle bakıp adım atmış olduğundan, daha ilk gün bana kendimi gerçekleştiremediğimde başıma gelecek abuk sabuk huzursuzluğumu tarif etme erbabıdır. Onu tüm boyutlarda sevemeyecek birinin hoş ve aldatıcı sözleriyle, alt alta iki satır konuşamayıp ümitsizce saçmalayan bir aşığı ayırt edebildiği için kafa patlatıp önüne döktüğüm kelime oyunlarımı ucuz, manasız hareketler haline dönüştürebilir. Edebiyat, insanın hassas zamanlarının anlaşılabilir sıklıkta gelip geçeceğini de öğretmiştir ona. Gelgitlerle dolu hayatın düz, tek boyutta olmadığını biliyordur. Bu yüzden, anormal duraklamaları bile hisseder yalan söyleyemeye hazırlanırken, nefes alışımdan tanır geçerliliğimi. 
Kitaplığının önünde saatler harcayan bu kadın var ya, parantez içinde söylenmiş kızgın bir söz ile öylesine "hoşçakal" diyerek bavulunu toplayıp gittikten sonra bile devam edecek manasız, amaçsız, kökleşmiş bir kötümserliği birbirinden ayırt edebilir. Onun için bir nokta mı yoksa sonu olmayan üç nokta mı olduğumu çok iyi bilir çünkü dilinde iyi yaşanmış bir hayatın kafiyesi ve ahengini tadan duyular vardır. 
Hikayenin konusuna önem veren bu kadından uzak durmalıyım. Her şeyden ötede, kaçınılmaz sonun değerini bilir, oyunun perde arasını sabırla bekler ve sonucu hızlandırır çünkü buna alışıktır o, sanıcılı bir üzüntüyle defalarca uğurlamıştır onlarca kahramanı. 
Metroda elinde Sabahattin Ali, kahve evinin kuytu köşesindeki masanın üstünde Oğuz Atay, pencere kenarına yaslanmış İhsan Oktay Anar, siz hayatlarınıza anlam kazandırarak benimkini zindana çevirdiniz. Öykünüzün zengin içeriği, kalın harfleriniz, renkli figüranlarınız beni olmadığım her şeyi olma hayaliyle doldurdu. Ama ben onca gücü bulamam, versem de tutamam o sözü çünkü siz benden daha iyi birinin esaslı bir hayalini kurdunuz. Tutku damlayan, yüzyıllarca anlatmaya değer, kusursuz bir hayattan başkasını, yazının başında anlattığım hayatı kabul etmezsiniz.
Demek istediğim, uzak durun benden. Shakespeare ve Nabokov havaalanında sizi bekliyor, gidin, kendinizden daha fazla nefret ettirmeden.''

Yorumlar

Yorum Gönder

Bi sesin çıksın..