Ve bazen mutluluk ile mutsuzluk. Hadi ama yalnızlık!

Hayat bazen o kadar enteresan bir yer oluyor ki; aslında mutluyken, mutsuz olasınız geliyor. Yani aslında içinizde bir yerlerde mutluluk hormonu var. Bunun bilincinde olacak kadar akıllısınız. Fakat ona nasıl ulaşacağınızı bilemeyecek kadar da aptalsınız. İşte ben tam da bu durumdayım. O derece aptal ve o derece depresif.

İnsan eğer borderline hastalığına sahipse gerçekten; inanılmaz bir biçimde aptal durumlara düşebiliyor. Borderline nedir diye bilmeyenleriniz vardır mutlaka. Dengesizin, seçim yapmakta zorlananın, terkedilmekten inanılmaz korkanın, terkedileceğini hissettiğinde terk edenin, anında unutup fakat gerçekten unutup bir daha arkasına bakmayanın, inanılmaz fazla severken aniden nefret edenin ve asla yalnız bırakılmaması gerekenin önde gideni. Yani ben. Özellikle yalnız bırakılma duygusu o kadar ağır ki.. Şu yalnızlık olgusu bile tüyleri diken diken etmeye yetiyor.

Yalnızlık o kadar iğrenç bir şey ki; ölüme olan korkumuzun yegane sebebi bence. Çünkü insan eğer yalnız ölmeyecek olsaydı; ölümden bu derece korkmazdı. Yanında birisiyle birlikte el ele ölecek olsaydı, ölüm gözünde bu kadar büyük, bu kadar korkunç ve bu kadar sonun başlangıcı olmayacaktı. Yaratan da bunu çok iyi biliyordu ve bu yüzden hepimizi "yalnızlık" olgusu ile tanıştırdı. Doğarken hissettiğimiz yalnızlık, ölürken bizi son kez çerçeveleyecekti ve biz aslında ölümden değil; ölümü yalnız yaşamaktan korkacaktık. Ölüm yoluna girdiğiniz an; etrafınızdaki insanlar, hayvanlar ve bitkiler alemi anlamını yitirecek ve sadece tek başınıza kalacaktınız. İşte asıl "yalnızlık" bu.

Aslında hepimizin korktuğu ölümün temel yapı taşı yalnızlık.. Yalnız kaldıkça insanı mutsuzluğa iten o duygu bu yalnızlık.. İnanılmaz iğreti bir  duygu; bir o kadar da damarlarımızda akıp gezen, arada varlığını özlediğimiz ilginç bir şey. Düşünsene bi; arada ölmek istediğin zamanları.. Bir de yalnız kalmak istediğin zamanları.. Genelde paralel şeyler bunlar değil mi? Dünyada yaşadığımız duygu yalnızlık çizgisi ise; çizginin sonsuzlukla buluştuğu noktaya ölüm demeliyiz.

7/24 ölümü düşünmeye çalıştığım ve yalnızlıktan korktuğum her dakikamda; Şenel "Bıktım artık bu muhabbetten, beni de depresyona soktun" deyip duruyor. Çok da doğru söylüyor aslında. Çünkü insan ne kadar çok bilirse; o kadar çok üzülüyor gerçekten. Bir de ne kadar çok düşünürse. Ne kadar çok düşünürse düşünsün; düşündüğü şeylerin kesiştiği başka noktalara buluşup, can sıkıntısını arttıracak derecelerin bir varsayımsal uzantısına ulaşıyor olsa gerek. Ruh darlığı falan hep bundan.

Şenel demişken; geçen gün Beşiktaş'taki turşu suyunun muhteşemliğinden bahsettiğimde; Eminönü'deki turşu suyunu övmüştü bana. Bugün denedim. Ve hala inatla Beşiktaş diyorum. Şimdi bu yazıyı okuduysa; kesin yarın bana söver. Ben de ona Beşiktaş'ta bir turşu suyu ısmarlarım madem :)

İyi geceler millet.

Yorumlar